İstanbul Haliç Metro Köprüsü’nden Süleymaniye Camii’ne bakan başörtülü bir kadın. Kaynak: Pexels

Diyanet İşleri Bakanlığı’nın yakın geçmişte yaptığı bazı açıklamalar kadın hakları ve dinin toplumsal yaşantıdaki yerine dair bazı tartışmaları yeniden alevlendirdi.

Her hafta aynı anda neredeyse 90,000 camide okunan Cuma hutbeleri ülkedeki milyonlarca kişi için dini bir kılavuz teşkil ediyor. Ancak yakın zamanda okunan bazı hutbeler kadınların giyiminden kişisel özgürlüklere, miras hakkından LGBT+ kimliklere uzanan birçok toplumsal konuda iktidarın duruşunu yansıtıyordu.

Gitgide sertleşen bu söylemler hem muhafazakar hem de seküler çevrelerden eleştiri topladı. Feminist yazar Berrin Sönmez ile ilahiyatçı Emine Yücel geçtiğimiz aylarda Diyanet’in söylemlerini protesto etmek için başörtülerini çıkarma kararı aldı.

Berrin Sönmez.
Kaynak: Kendi arşivi

Sönmez’in kararını tetikleyen, Diyanet’in 1 Ağustos tarihli hutbesinde “uygunsuz kıyafetlerin toplumsal alanlarda, özellikle de kurumsal mekanlarda bulunmasının asgari ahlak kurallarına meydan okumak” olduğunu söylemesi oldu.

Inside Turkey’e konuşan Sönmez bu söylemi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidarında gelişen “teopolitik devlet inşasının bir parçası” olarak nitelendiriyor ve 1982 ile 2013 yılları arasında kamu kurumlarında uygulanan başörtüsü yasağına benzetiyor.

Sönmez’e göre baskı ya da yönlendirme hangi tarafa yapılırsa yapılsın ayrımcılığa yol açıyor. Yakın geçmişte Sönmez’e ulaşan bazı kadınlar, başörtü takmaları yönünde gördükleri işyerinde baskı gördüklerini anlatmış.

“Bir kamu kurumunda müdür yardımcısı olan bir kadın, yöneticisinden ‘Başörtülü olsaydın müdür olurdun’ yanıtını almış” diye anlatıyor Sönmez. “Bir başka kadın ise özel sektörde bir bankada çalışırken, iş dışında başı açık gezdiği fark edilince işten çıkarılmış.”

Seçim hakkı

Başörtüsü meselesi, Türkiye’nin seküler demokrasi tarihinin ve iktidar partisinin ülkeyi dindarlaştırma çabalarının merkezinde yer alıyor.

Kamu binalarında başörtü takmak 1982 darbesinden sonra yasaklanmış, 1990’lı yıllarda bir taraftan başörtülü kadınların üniversitelere ve kamu görevine girişinin yasaklanması, diğer tarafta buna karşı düzenlenen geniş çaplı protestolarla başörtüsü siyaseten güçlü bir sembol haline gelmişti. Erdoğan siyasi kariyerinde yükselirken bu eylemlere ve eylemlerde sık sık görülen polis şiddetine atıfta bulunmuş, yürüttüklerini bir özgürlük mücadelesi olarak sunmuştu.

Kadınlar bir camiinin kadınlara özel ayrılmış bölümünde namaz kılıyor.
Kaynak: Pexels

Erdoğan’ın başbakan olduğu 2013 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) yasağı kaldırdı. Ancak başörtüsü zorunlu hale gelirse takmayı bırakacağını söyleyen Sönmez gibi kişiler için “İslami değerlere dönüş” teşvik edildikçe siyaset daha da sağa savruldu.

AKP iktidarı 2010’lu yılların ortasından beri Diyanet’in kurumsal gücünü ve maddi erişimini genişletiyor. Kurumun 2026 bütçesi 174.4 milyar Türk Lirası, yani sekiz bakanlığın bütçelerinden daha fazla. Diyanet’in görevi okullarda, dershanelerde, hastanelerde, hapishanelerde ve diğer kamu kurumlarında dini hizmet verecek biçimde genişletilirken muhalifler bu durumun Türkiye’nin seküler prensiplerine ters düştüğü kanısında.

Emine Yücel.
Kaynak: Kendi arşivi

Inside Turkey’e yaptığı açıklamada yakın zamanda çıkarana kadar 51 yıl boyunca başörtü taktığını anlatan ilahiyatçı ve insan hakları savunucusu Yücel, kararının kişisel bir tercihten öte gelecek kuşaklara yönelik bir sorumluluk olduğunu düşünüyor.

“Umarım gençler başörtüsü farz diyenlerin dayatmasıyla karşı karşıya kalmazlar,” diyor Yücel. “Başörtülü kadınlar olarak buna bilinçsiz şekilde katkı sunmuş olduk, bunun için ayrıca üzgünüm.”

Dinin temel değerlerinin siyaset aracı haline getirilmesini eleştiren Yücel, başörtüsüne yüklenen anlamın “kul hakkı, adalet ya da liyakat” gibi İslam’ın özündeki ahlaki ilkelerin önüne geçtiğine inanıyor. Yücel’e göre Diyanet dini metinleri dar ve geleneksel bir çerçevede yorumluyor ve bu da toplumdaki eşitlik anlayışını zedeliyor.

“Kuran’da ‘Her kim bir cana haksız yere kıyarsa bütün insanlığa kıymıştır’ diyen çok önemli bir ayet var” diyor Yücel. “Ancak bu ayet [Diyanet tarafından] yalnızca insanla sınırlandırıldı. Oysa ‘can’ hayvanı da kapsar doğayı da. Müslüman olduğunu söyleyenlerin ağırlıkta olduğu bir ülkede geçen yıl sokak hayvanlarının katletmek üzere bir yasa çıktı. Bu nasıl olabilir?”

‘Kadınları hizaya sokmak’

Diyanet Ağustos ayındaki bir başka hutbede de kadınları, erkeklerin yarısı kadar miras almalarını öngören İslam hukukunu kabul etmeye teşvik etti. Türk Medeni Kanunu kadın ve erkeğe mirasta eşit hak tanıyor.

Eşitlik İçin Kadın Platformu’ndan (EŞİK) Avukat Hülya Gülbahar, Inside Turkey’e yaptığı değerlendirmede Diyanet’in kadınların eşitlik temeline dayalı tüm haklarını hedef aldığını söylüyor.

Diyanet’in 12 Eylül günü verdiği “aile kurumunun korunması” temalı bir hutbenin Anayasa’nın eşler arasında eşitliği güvence altına alan 41. maddesini ihlal ettiğini de ekliyor Gülbahar. İktidarın geçen yıllarda boşanma ve kürtaja dair önerdiği bazı yasa tasarıları da kadın hakları grupları tarafından, cinsiyet eşitliğine zarar verdikleri yönünden eleştirilmişti.

Gülbahar’a göre Diyanet’in yakın geçmişteki söylemlerindeki ortak nokta, erkekleri kadınları “hizaya sokmakla” görevlendirmesi. 12 Eylül hutbesi, yakın zamanda hayasızca hareketlerle suçlanan kız grubu Manifest’e de atıfta bulunuyordu.

Gülbahar’a göre bu tavır, “kadınları eşitlik ve özgürlük talep ettiklerinde şiddetin ve nefretin hedefi haline getirdiği” için tehlikeli.

Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) kadın çalışmaları profesörü Ayşe Saktanber de Diyanet söylemlerinin Türk toplumundaki ataerkil yapıyı derinleştireceğine ve değiştirmeyi zorlaştıracağına inanıyor.

Ayşe Saktanber.
Kaynak: Kendi arşivi

“Amaç toplumsal hareketlere alan bırakmamak. Kadınlara yönelik mevcut tutum da bu stratejinin bir parçasını oluşturuyor,” diyor Saktanber.

Sektanber toplumsal yaşamda dinin yerinin tartışılmaya başladığı 2018 yılından beri başörtülerini çıkaran kadınların hikayelerini paylaştığı sosyal medyanın da bir mücadele alanına geldiğini belirtiyor.

“Başını açmak düşünsel bir efor gerektiriyor, çünkü bu karar sadece kişisel bir tercihi değil, bütün bir temsil biçimini sorgulamayı içeriyor,” diyor Sektanber.

Diyanet’in söylemlerine katılmayan bazı muhafazakar kadınlar ise başörtülerini çıkarmayı “aşırı” buluyorlar. Sönmez’e göre bu tutum Türkiye’deki dindar kesimin içindeki çelişkiyi yansıtıyor ancak muhafazakar kadınlar seküler topluma yönelen baskıların aslında kendi yaşam alanlarını da daralttığını fark etmeli.

“Hiç kimse ifade ve inanç özgürlüğü üzerindeki baskılara sessiz kalmamalı” diyor Sönmez. “Çünkü bugün görmezden gelinen her müdahale, yarın kendi hayatlarına yönelecektir.”

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *